Başlar ve Ayaklar
İstanbul Beşiktaş’ta, bir lig maçı sonrası, çevik kuvvette görevli polislerimizi taşıyan otobüse yönelik bombalı araçla, intihar saldırısı düzenlendi. Kayseri’de çarşı iznine çıkan askerlerimizi hedef alan bir başka bombalı araçla intihar saldırısı yapıldı. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Karlov; bir sanat sergisi açılışında, kürsüde konuşma yaptığı sırada, çevik kuvvet polisi olduğu anlaşılan bir kişi tarafından vurularak öldürüldü. Fırat Kalkanı Harekatı kapsamında, El Bab’daki IŞİD unsurlarına yönelik düzenlenen operasyonda 16 askerimiz şehit oldu, 34 askerimiz yaralandı. IŞİD (DAİŞ) 2 Türk askerinin yakılarak infaz edildiğini gösterir bir videoyu internet üzerinden yayınlandı. Bu travmatik hadiselerin tamamı son 2 hafta içinde meydana geldi…
Bunlar o kadar acı hadiselerdi ki; en dayanıklılarımız dahi sendeledi. Dört koldan, tüm düşmanlarımız aynı anda saldırıya geçti. Düşmana alışık bir milletiz, bu yüzden o konu gözümüzü çok da korkutmuyor. Ama düşmanla böylesine büyük bir mücadeleye girerken, geçmiş tecrübelerimiz, beceriksiz yöneticilerin başımıza ne işler açabileceğini de öğretti. Bizim asıl endişemiz düşmanın gücünden ziyade, kendi zaaflarımız.
“Akılsız başın derdini ayaklar çeker” diye çok anlamlı bir atasözümüz vardır. Bu sözü daha anlaşılır kılacak olursak: “Beceriksiz yöneticilerin yaptığı hataların bedelini, halk öder” diyebiliriz. Maalesef yapılan hatalar o kadar büyük ki; aylardır öde öde bitiremiyoruz.
Güneydoğuda onca il ve ilçenin hakimiyetini bu hatalarla kaybettik. Sonra tekrar kazanmak için çok ağır bir bedel ödedik, yüzlerce şehit verdik. Yine aynı hatalar sonucu “Metropolleri bombalarla doldurdular” o bombalar, onlarca askerimizin, polisimizin, sivil vatandaşımızın ölümüne sebep oldu.
Yıllarca başta Emniyet ve TSK olmak üzere devletin hemen her kademesine FETÖ’yü kendi elleriyle yerleştirdiler. “Ne istedilerse verdiler!” Ayrı düştükten sonra ise 15 Temmuz darbesi geldi. 240 insanın hayatını kaybetmesiyle, bu hatanın bedelini de baş değil ayaklar ödemiş oldu.
Mezhepçilik üzerinden yürütülen Suriye politikası 911 km uzunluğunda, savunması oldukça zor bir hat olarak karşımıza dikildi. Ülkeye kabul edilen 3 milyon Suriyeli mülteci ile güvenlik sorunu hat safhaya çıkmış oldu. YPG (PKK) ve IŞİD (DAİŞ) gibi iki aşağılık terör örgütü için ise bulunmaz fırsatlar yarattı. Şimdi son olarak Suriye politikamızın bedelini ödemeye sıra geldi. Umalım ki bu bedel diğerlerini aratacak derecede ağır olmasın…
“Ayaklar” olarak artık “Başa” bir şekilde yön vermek durumundayız. Bedelini ödediğimiz meselelerde söz hakkının da bizde olması gayet tabiidir. Yön vermek, kamuoyu oluşturmaktır. Doğru yön vermek, reflekslerin hızlı bir şekilde devreye girmesiyle olur. Reflekslerin devreye girmesi ise duygusallıktan soyutlanıp, akılcılığa odaklanarak mümkündür. Ne yazık ki süreç omuzlarımıza bu ağır yükü yükledi bir kere. Biz de ülkemizin ve milletimizin çıkarları için bu yüke gönüllü bir şekilde omuz vereceğiz. Hayatta kalacağız, mücadele edeceğiz ve ulu önderin bize bıraktığı emaneti son nefesimize kadar yılmadan savunacağız. Çünkü başka Türkiye yok…
Değinmeden edemeyeceğim. Daha düne kadar Atatürk heykellerine saldıran PKK’lılara öfkelenirken, bugün aynı alçaklık maalesef belediye eliyle yapıldı. Bu görmezden gelinecek, “neyse” denilip geçilecek bir konu değildir. Bilinmelidir ki bu kadar bedel ödeyen Türk Milleti’nin bedel ödeteceği zamanlar da gelecektir. O zamana kadar şark kurnazları zaferlerini kutlasınlar. Pirus zaferi olduğunu gördüklerinde iş işten geçmiş olacak çünkü…
TTK
Mahir Şanlı
Leave A Comment